İş Kanunu madde 32 hükmü uyarınca ücret bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır. Ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkak kural olarak, Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödenir.

Devamını oku

4857 sayılı İş Kanunu 18. maddesi gereğince, işçinin işe iade davası açabilmesi için en az altı aylık kıdeminin bulunması gerekmektedir. Altı aylık kıdemin hesabında işçinin aynı işverenin bir veya değişik işyerlerindeki geçen hizmet süreleri birleştirilir. İşçinin, fesih bildiriminin kendisine ulaştığı an itibariyle 6 aylık kıdem koşulunu doldurmuş olması gerekmektedir.

Devamını oku

“Ben seni daha önce de uyarmıştım”, cümlesini iş yaşamında sıklıkla duyarız. Genelde işverenlerin kullandığı bu cümle bazen yapılacak fesih işlemine hazırlığın, bazen işçiye verilmiş son bir şansın, bazen keyfi olarak alınmış bir işveren kararının, bazen de işyeri kurallarını ihlal eden işçinin fiillerinden bıkkınlığın bir ifadesi olabilir. Konunun psikolojik boyutu bir yana, İş Hukuku çerçevesinde uyarı nedir ve nasıl yapılır? Sözlü uyarı geçerli midir? Uyarının sonuçları nelerdir? gibi sorulara bu yazımızda cevap aramaya çalışacağız.

Devamını oku

“Ben seni daha önce de uyarmıştım”, cümlesini iş yaşamında sıklıkla duyarız. Genelde işverenlerin kullandığı bu cümle bazen yapılacak fesih işlemine hazırlığın, bazen işçiye verilmiş son bir şansın, bazen keyfi olarak alınmış bir işveren kararının, bazen de işyeri kurallarını ihlal eden işçinin fiillerinden bıkkınlığın bir ifadesi olabilir. Konunun psikolojik boyutu bir yana, İş Hukuku çerçevesinde uyarı nedir ve nasıl yapılır? Sözlü uyarı geçerli midir? Uyarının sonuçları nelerdir? gibi sorulara bu yazımızda cevap aramaya çalışacağız.

Öncelikle ifade etmek gerekir ki, İş Kanunu 109. maddesinde İş Kanunu’nda belirtilen bildirimlerin işçiye yazılı olarak bildirilmesi gerekmektedir. İşçi kendisine yapılan bildirimi tebliğ almazsa ise, bu durumun tutanakla tespit edilmesi gerekmektedir.

Bu maddeden yola çıkarak uyarı ve ihtarların da yazılı olarak işçiye tebliğ edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Aynı zamanda, yazılı bildirim yapılması ispat hukuku açısından da önemlidir. Her ne kadar işçiye sözlü uyarı yapılmasını yasaklayan bir düzenleme olmasa da, işçinin fiil ve davranışlarının sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesi ve muhtemel yargılama sürecindeki ispat anlamında fiil açıkça belirtilerek işçiye uyarı veya ihtarın yazılı olarak bildirilmesi yerinde olacaktır.

İş Kanununda uyarı ve ihtar vermeden önce savunma alınma yönünde zorunlu bir hüküm bulunmamakla birlikte, işçinin uyarı konusu olay hakkında savunması alındıktan sonra uyarı ve ihtarın verilip verilmeyeceğine karar verilmesi daha yerinde bir uygulama olacaktır. Uyarı ve ihtar ile aslında bir iddia da bulunulmakta olup, bu iddianın doğruluğu tartışmalı olabilir. Bu nedenle işçinin savunmasının alınması suretiyle, iddia konusu olayın doğruluğu, gerçekliği konusunda işçinin de savunma hakkını kullanmasında fayda bulunmaktadır.

İşçinin uyarı ve ihtarı tebliğ almaması durumunda ise, tebliğden imtinaya ilişkin durumun tutanak altına alınması ve sonrasında işçiye iadeli taahhütlü mektup veya Noter vasıtasıyla gönderilmesinde yarar bulunmaktadır.

Uyarı ve ihtara konu olan olayın doğru, gerçek olması gerekmektedir. Ayrıca söz konusu fiil işgörme borcuna veya işyeri düzenine aykırı bir nitelikte bulunmalıdır. İşveren keyfi bir şekilde uyarı veya ihtar cezası veremez. Keyfi ve sübjektif nedenlerle verilen uyarı ve ihtarın da  hiçbir geçerliliği yoktur.

Yargıtay uygulamasında, işçinin uyarılmasına rağmen benzer davranışlarla işyeri düzenini bozucu fiillerini devam ettirmesi halinde iş akdinin geçerli veya haklı nedenlerle feshedilebileceğine hükmedilmektedir. Nitekim bu husus, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin  2007/15713 Esas  2007/30206 Karar, 15.10.2007 tarihli kararında şu şekilde belirtilmiştir:

“Somut uyuşmazlıkta, davacının işyerinde işyeri kurallarına aykırı davrandığı ve bir kısım verilen görevleri yerine getirmediği, hakkında tutanak tutulduğu, uyarıldığı anlaşılmaktadır. Davacının bu davranışlarının işyerinde olumsuzluklara yol açtığı ve iş sözleşmesinin davalı işveren açısından sürdürülmesi olanağının kalmadığı, davacının davranışlarından kaynaklanan geçerli nedenler bulunduğu sabittir”

Sonuç olarak, “Söz uçar yazı kalır” ilkesinden hareketle, işçiye verilecek uyarıların öncelikli olarak yazılı bir şekilde tanzim edilerek işçiye tebliğ edilmesi son derece önemlidir. Hatta uyarı öncesinde işçinin savunmasının alınması ve sonrasında uyarı verilip verilmeyeceğine karar verilmesi hukuken yerinde olur. İşçinin fiil ve davranışının işyeri düzenine aykırı olması halinde işçiye uyarı verilebileceği sabittir.

Ancak sadece keyfi nedenlerle, “kaşının üzerinde gözün var” gibi bir mantıkla hazırlanan uyarı cezalarının geçerlilik arz etmeyeceği de tabiidir. İşçi eğer kendisine verilen uyarı cezasının yerinde olmadığını, uyarı sebeplerinin gerçek veya doğru olmadığını düşünüyorsa uyarı cezasına karşı yazılı beyanda bulunmasında yarar bulunmaktadır. Neticede hem işveren ve hem de işçi konu hakkındaki iddia ve beyanlarını karşılıklı olarak birbirlerine iletebilirler. Bu da, ilerideki bir yargılama sürecinde uyarı konusu olan olayın doğruluğu ve gerçekliğinin tespitinde önem bir rol oynayabilir.  Sözlü uyarılar yargılama esnasında iddianın ispatı kapsamında yeterli ve etkin olmayabilir. Ayrıca yazılı olarak verilmiş olsa bile ihtar ve uyarıların geçerliliğinde fiilin doğruluğu, sürekliliği, sık sık tekrarlanması ve işyeri kurallarının ihlal edilerek işyeri düzeninin bozup bozmadığı gibi hususların Yargı tarafından değerlendirmeye tabi tutulacağı unutulmamalıdır. Yargı denetiminde asıl olan, verilen uyarı cezasının doğruluğu, gerçekliği ve işyeri düzenini bozup bozmadığıdır.

Hukukumuzda öncelikle 4773 sayılı Kanun ve sonrasında 4857 sayılı İş Kanunu ile iş güvencesi hükümleri düzenlemiştir. Bu çerçevede 4857 Sayılı İş Kanununun 18. maddesinde “Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.” hükmüne yer verilmektedir.

Devamını oku

İş sözleşmesinin işveren tarafından feshi (işten çıkarma) kimi durumlarda işçi açısından son derece sıkıntılı olabilmekte,  işten çıkış esnasında hak mahrumiyetlerine kadar varan uygulamaların olduğu görülmektedir. Bu kapsamda, özellikle fesih süreci (işten çıkarma) içerisinde işçinin yasal haklarını iyi bilmesi hak mahrumiyetlerinin yaşanmaması anlamında son derece önemlidir. Fesih sürecinde dikkatli olunması, sonrasında yaşanabilecek sıkıntıların bertarafı konusunda yararlı olacaktır.

Devamını oku

Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinde etkili olan ekonomik krizin ülkemizde de sektörel daralmaya neden olduğu gerekçesiyle bilhassa uluslar arası planda faaliyette bulunan ilaç, finans vb firmalarda toplu işten çıkarmalar yapıldığı bir süreçten geçmekteyiz.   Yıllardan bu yana aynı kurum içerisinde görevini tam ve eksiksiz yapan çalışanlar, bir gece içerisinde işten çıkarılmakta ve gerekçe olarak sektörel daralma gösterilmektedir. Peki fesihte bir işletmesel neden olarak belirtilen sektörel daralma fesih için geçerli bir neden midir?

Devamını oku

Ücret iş ilişkisinin kurucu unsurlarından bir tanesidir. İşçi işverenin emir ve talimatı altında yükümlendiği işi yerine getirmek, bunun karşılığında işveren işçinin ücretini tam ve eksiksiz olarak ödemekle mükelleftir. Ücret; 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinde bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.

Devamını oku