Eğer kazanmadan haz alan insanlar varsa ki sürüsüne bereket var. Öbür köşede kaybetmekten keyif alan insanlar da olmalı değil mi ama? Yani siz bana, kız arkadaşınız hep sizin kazanmanızdan sıkılıp da tavlayı yarıda bırakmasın diye gönüllü olarak yenilmediğinizi mi söylüyorsunuz? Patronunuzla veya kayınpederinizle bir şeyler oynarken, açık ara önde olmanıza rağmen aman karşımdakinin gururu daha fazla incinmesin diye göz göre göre hatalı hamle yapmadınız mı şimdiye kadar? Devamını oku

Önemli Not:Okuyacağınız makale bir şirket yöneticisinin notlarından (izni alınmaksızın) kopyalanmıştır.

Yaratıcı çalışanlar nerede gerçekten? İnsan kaynakları başvuru havuzlarında yer alan binlerce özgeçmişte kendilerini “yaratıcı”, “yeni fikirler geliştirmeye açık”, “fikir üreten” olarak tanımlayan pırıl pırıl insanlar nerede? Yeni ve denenmemiş bir sonuç üretmeye yeltenip, alkışlar ve tebrikler arasında terfi etmeyi beklerken, olmaz’lar ve ıslıklarla karşılaşan küskünler nerede?Cevap, her yerdeler. Biri hemen karşımdaki ofiste çalışıyor. Devamını oku

Denilir ki. “Alışkanlık denilen illet erken yaşta gelir, çok kalırmış.”

Çocukken benzerlerini yaşamışsınızdır sanıyorum. Bir çocuk olarak, kelime hazinesi kısıtlı ama içtenliği sınırsız bir çocuk olarak; anneniz, babanız ve öğretmeninizin, bu boyu sizden epeyce uzun, yaşı yaşınızdan ziyade yetişkinlerin anlattığınız bunca basit şeyleri nasıl olup da anlamadıklarına şaşırmışsınızdır. Devamını oku

İnanıyorum ki bir gün, bir şey beni çok mutlu edecek.

                                   Bir duvar yazısından

İç sıkıntısı denen illet günümüz insanının yaşamına musallat olmuş bir karabasandır. Yaptığı işten mutsuz olmak özellikle günümüzde insanların yakalarına yapışmış bir ifrittir. Yediğinden tat almamak, içtiğinin keyfini çıkaramamak acılar dünyasından seçilmiş yedi beladan bir tanesidir. Durumundan hoşnut olmamak tanıdık, bildik bir ruh halidir ki “tanrı düşmanımızın başına vermesin” dememize rağmen, başımızdan bir türlü atamadığımız seçmece bir Çin işkencesidir.

Devamını oku

Dünyanın temelinde, kurgusunda bir dengesizlik var bu kesin. Fi tarihinden bu yana süre gelen inanışlarda bu durumun izlerini görebilirsiniz kolaylıkla. Eski zamanlar diyorum ama günümüzde bile bu inanışlara sahip olan insanlara rastlanabiliyor, hangileri mi; ilk aklıma gelenler dünyanın bir öküzün boynuzu üzerinde durduğuna kani olanlar mesela, aya gitmediğimize inananlar, aslında gerçekten yaşamadığımızı, bir ebedi halı saha maçının uzatma dakikalarını oynadığımızı iddia edenler. Dünyanın gayet adaletli bir yer olduğuna inananlara da rastlanıyor ara sıra, çalıştıkça zengin olacaklarına, çiftliğin Osman’a kalacağına inanmaya hazır insanlara da. 

Devamını oku

Benim oğlum Bina* okur, döner döner bir daha okur
Bilen bilir, özel eğitime gereksinimi olan bir çocukla çalışmak zor ve benzersiz bir deneyimdir kesinlikle. İç burkan ve aylar, yıllar süren bir sürecin sonunda kaydedilen ufacık bir ilerleme, bir sözcük, bir tebessüm geçen zor günleri unutturur ve eğitimcinin içini tarifi imkansız hislerle doldurur.

Devamını oku