GENÇLERİN ÜNİVERSİTE TERCİHİ BAŞLIYOR (Sistem yeni mutsuz çalışanlar üretmeye devam ediyor)

Ülkemizde her yıl binlerce gencimiz üniversite sınavına giriyor. Amaç, Sınavı kazanıp iyi bir meslek ve iyi bir gelecek umudu. Oysa hepimiz çok iyi biliyoruz ki aslında üniversite mezuniyeti gelecek konusundaki beklentileri umulduğu gibi karşılayamıyor.

 

Sınav bitti, şu sıralarda tercih konusundaki süreç başladı.  Tercih konusunun odak noktasına baktığımızda ise sadece “nasıl tercih yapılırsa açıkta kalınmaz” sorusuna yanıt arandığını görüyoruz.

 

Her yıl velilerin milyarlarca para akıttığı ve adeta üretim olmayan bir sanayi sektörü halini alan özel dershane danışmanları çocuklarımıza tercih sıralamalarında yapmamaları gereken hataları yazılı ve görsel basın organlarındaki açıklamalarla duyuruyorlar.

 

Temel amaç belli (bir) üniversiteye girmek, bu amansız yarışta açıkta kalmamak. Hani “üniversite olsunda çamurdan olsun” misali.

 

Ülkemizde bu konudaki yetersiz arz ne yazık ki bu tür istenmeyen bir şekle sebep oldu ve artık gençlerimiz çok özel yeteneklere sahip değilseler ailelerinin de baskılarıyla istemedikleri branşlarda, istemedikleri yörelerde sadece puanlarının elverdiği okullarda eğitim alıp işsizler ordusuna ya da mutsuz çalışanlar arasına katılıyorlar.

 

Ülkemizde emeklilik süresinin halen kadınlar açısından 20 erkekler açısından ise 25 yıl olduğunu varsayarsak üniversitelerde geçirilen 4-6 yıl gibi sürelerin çalışma yaşantımız açısından aslında hiçte azımsanmayacak süreler olduğunu söyleyebiliriz.

 

Üstelik bu kadar emek ve harcanan zamanın ardından yapılan tercihin hatalı olmasının yanında bitirilen üniversitenin iş âlemi tarafından tercih edilmeme gibi bir riski de var.

 

(Gerçektende bizler mesleğimiz gereği ön seçim sürecini en yakın yaşayan kişiler olarak çok iyi biliyoruz ki ülkemizde yaygın bir biçimde aday seçimi sırasında üniversite ayrımcılığı uygulanmaktadır.)

 

Yine biz İnsan Kaynakları yetkilileri iş yaşamımızda yaptığımız mülakatlar sırasında bizi doğrulayan bu bilgileri çok net bir şekilde gençlerden alabiliyoruz. Bilindiği gibi İnsan Kaynakları danışman ya da uzmanları açısından mülakatlardaki kritik sorulardan biri de mezuniyetle ilgili tercihin bilinçli bir tercih olup olmadığı sorusudur.

 

Bu soruya aldığımız yanıt ne yazık ki çoğunlukla yukarıdaki görüşlerimizi doğrular nitelikte oluyor. Yani “bir an önce bir üniversiteye kapağı atayım” telaşı. Sonrası ise malum mutsuz bir iş yaşamı ve buna bağlı olarak da kariyer çizgisindeki sık ve sert  zik zaklar ardından mutsuz ve başarısız bir iş yaşamı.

 

Sizlerle bu savımızı destekleyecek geçen yıl yaptığımız İşsizlik anketinin sonuçlarını paylaşmak isterim.

 

(Bu anketi bu yıl www.insangucu.com.tr sitemizde yeniden uyguluyoruz.) Ankette İş arayanlara sorumuz “Hangi nedenle iş arıyorsunuz” idi.

 

Aldığımız yanıtlar yukarıdaki savlarımızı desteklemesi bakımından gerçekten ilginçti

 

Şöyle ki;

 

HANGİ NEDENLE İŞ ARIYORSUNUZ ANKETİ

 

 Yeni mezunum  39%
 İşten çıkartıldım  18%
 İstifa ettim  5%
 İş değiştirmek istiyorum  30%
 Emekli oldum ama çalışmak istiyorum  5%

 

Anketi yanıtlayanlar arasında doğal olarak yeni mezunlar ağırlıkta idi. Ancak neredeyse yeni mezunlara yakın sayıda katılımcı mevcut işinde mutsuzdu ve iş değiştirmek istiyordu.

 

Şimdi bu anketin de ışığında konumuza dönecek olursak ülkemizde bizim İnsan Kaynakları uygulamasında iş tatminsizliği dediğimiz sorunun son derece yaygın olduğunu söyleyebiliriz.

 

İş tatminsizliğinin farklı nedenleri de olmakla birlikte en önemli nedeni hiç şüphesiz ki yetenek ve kişilik özellikleriyle yeterince örtüşmeyen okul ve buna bağlı olarak meslek tercihleridir.

 

İş tatminsizliğinin çalışma yaşamımıza pek çok olumsuz yansıması vardır. Kişi açısından ortaya çıkan olumsuzluklara yukarıda kısaca değindik. Bir de bunun yanında kurumlar açısından son derece önem arz eden iş gücü devri ve performans sorunları kaçınılmaz bir hal almaktadır.

 

Bu savlarımız ve tespitlerimizden sonra sorunun çözümü noktasına geldiğimizde ise kısa vadeli çözümlerin soruna çare olmayacağını ifade etmeliyiz. Öncelikle bu sorunu en makro düzeyde tartışmaya açmalı, uzun vadeli ve kalıcı çözümler üzerinde durmalıyız.

 

Ülkemizde bu sorunu her yıl kimin ne kadar puanla nereyi kazanabileceği sorunu değil, kimin hangi yeteneklere sahip olduğu ve hangi işi severek yapabileceği ve o işte başarılı olabileceği sorunu olarak algılamalıyız. Buna bağlı olarak da eğitim sistemimizi İlköğretim çağından başlayarak buna uygun yapılandırmamız gerekmektedir. Liseyi bitiren bir gencimizin ilgi alanı ve yetenekleri artık önemli ölçüde şekillenmiş olmalıdır. Sistemin yapacağı artık o genci yetenekleri ve ilgi alanı doğrultusunda çalışma hayatına kazandırmak ya da bir yüksek öğrenim programından geçirmek olmalıdır.

 

Dileriz ülkemizde bu alanda en kısa sürede köklü reformlar gerçekleşir ve eğitim sistemimiz yeni mutsuz çalışanlar yaratmaz. Bu vesile ile tercih yapacak gençlerimize başarılar diliyorum. Bunca fırsat eşitsizliğinin içinde  şansları bol olsun.