İster gazete ve dergi eklerindeki bulmacalara müptela olun, isterseniz sonu gelmez bir endişeyi içinizde taşıyarak, bu dünyanın ne menem bir yer olduğuna ve burada ne yaptığınıza kafa yoruyor olun. Şu tarz bir sorunun arada bir zihninizin vurdumduymazlık, umursamazlık, kabul edivermişlik katmanları arasından sızdığına şahit olmuşsunuzdur. “Bu cendereden, bu ucu bucağı görünmez gibi duran dert ve tasa dünyasından, bu kimin, neden yaptığını bilmediğim labirentten bir çıkış yolu bulabilecek miyim?”
Basit bir analojiden öte insanlar olarak öyle girift ve karmaşık problemlere sahibiz ki, kendimizi, dünyamızı ve bizimle birlikte birlikte tüm evreni yaşatacak (ve muhtemeldir berbat edecek) kadar sorumuz ve tahmini yanıtımız var beraberimizde.
Peki, sizlere kağıt üzerinde vakit geçirmek amacıyla takip ettiğiniz labirent bulmacalardan çabuk ve kolayca kurtulmanızı sağlayan bazı tekniklerin kendi yaşam labirentlerinizde de işinize yarayacağını söylesem ne dersiniz?
İster özel yaşamınız isterse iş yaşamınızda köşeye kıstırılmış olun, mutlaka ama mutlaka bir çıkış yolu olduğuna inanmalısınız. Bu labirentten çıkış mantığının temel taşıdır. Bir çıkış olabileceğine inanmıyorsanız oturduğunuz yerde oturuyorsunuzdur. Oturuyorsanız (gerçek anlamda) bir çıkış arayışında olduğunuzu sadece hayal edebilirsiniz öyle değil mi?
Hala nefes alıyor olmanız, halen bu yazıyı okuyor olmanız da “-bir çıkış yolu olmalı” diyenlerin tezlerini kuvvetlendiren argümanlar arasında sayılabilir. Siz, sürekli olarak “elimden geleni yaptım ama bir çıkış yolu falan bulamadım” diyenlere bakmayın. Siz, “ölüp gidiyorum ve benim bu olup bitenler arasında gerçek payımın ne olduğunu anlayamadım” diyenlere bakmayın. Siz, işinize bakın, siz, çıkışa bakın.
Dikkatli okurlar Matrixvari bir öykünme arayışında olmadığımı, sadece labirentlerin her yerde olduğunu söyleyen doğrucu Davut’u dillendirdiğimi anlayacaklardır. Çalıştığınız veya yaşadığınız yerde kapının nerede olduğunu bilmeniz sizi yanıltmasın. Ümit edenler, okumaya devam edenler, labirentin ne olduğunu bilenler ve bir labirentte olduğunu da bilenler için, ama en çok bir çıkış olduğuna inananlar için işte benim tavsiyelerim:
- Sırtınızı duvara dayayın: Sırtınızı sağlama alın yani. Arkanızdan gelebilecek tehlikelerden emin olduktan sonra adım atmaya başlayın. İster karanlıkta ister günışığında olun yol ile temas halinde olmak önemlidir. Duvar da yolun farklı bir biçimidir zaten, teması kaybetmeyin, yolla da hayatla da.
- Önünüze bakın: Etrafı inceleyip, bakınmak iyidir de, yolu kaybetmemek daha da iyidir. Bir hedefe doğru hareket ediyorsanız, hedef gözünüzün önünde olsun. Gerçek veya mecazi anlamıyla eğer yürüyorsanız, yola bakmalısınız.
- Işığa doğru gidin: İlk insandan günümüze kah korkarak kah ta hevesle ama kesinlikle merakla ışığa doğru çekildik. Pervanelerin ateşe çekilmesi gibi. Labirentin bir tarafında titrek te olsa bir ışık zerresi varsa oraya doğru gitmeliyiz öğrenmek ve belki de kurtulmak için. Gündelik yaşamda bunun karşılığı belki yaşamın anlamını aramak, belki de sadece gün ışığına doğru hareket etmektir. Hangisini seçerseniz seçin ışığı önünüzde tutacak bir yol belleyin kendinize.
- Ekip çalışması yapın: Labirentte birden fazla kişiyseniz işiniz daha kolay gibi görünebilir gözünüze, aslında öyledir de. Labirentte olduklarını bilen birden çok kişiden bahsediyorum elbette. Bu insanlık tarihinde pek ender rastlanır şansa sahipseniz ekip arkadaşlarınızla bir plan dahilinde hareket edin. Birbirinizi kollayın, yaşam labirenti tuzaklarla doludur ve günümüzün çok kullanılan deyimi olan “networking” gerçekten önemlidir.
- Enerjinizi dengeli kullanın: Hızlı hareket etmek iyidir de bazen hedef göründüğünden uzak, yokuş göründüğünden diktir. (İş yaşamında deneyimleyebileceğiniz üzere bazı insanlar göründüğünden kısadır hatta.) İlk gördüğünüz tünelde enerjinizi tüketmek yerine, soğukkanlı bir şekilde alternatifleri değerlendirmek ve yarın da hayatta kalmanızı sağlayacak bir enerji stokunu kenarda tutmak daha iyidir.
- Kötü uygulamalardan ders alın: Hayat labirentinde de dehlizlerin karanlıklarında yolunu kaybetmiş, susuzluktan, sevgisizlikten kuruyup kalmış şanssızlarla karşılaşacaksınız. Seçtiğiniz yol tenhalaştıkça, labirentin daha az denenmiş alanlarına doğru yürüdükçe sıkça göreceğiniz bu işaretleri doğru değerlendirin. Çıkış, örümcek ağlarıyla kaplı, önünde kemiklerin yığılı olduğu paslı kapının hemen arkasında olabilir. Deneyin ama iki elinizle birlikte değil.
- Kontrol noktaları oluşturun: Keşke yaşamda da bilgisayar oyunlarında olduğu gibi doğru yolda olup olmadığımızı anladığımız haritalarımız olsa el altında. Yaşam labirentinde türlü çeşit harita, kroki ve yol göstericiler vardır da hangisi sizi nereye götürür bilemezsiniz. Sizin öz ruhunuzdan başka pusulanın yol göstermediği bir yerdeyseniz arada bir doğru mu gidiyorum diye arkanıza bakın. Çevrenize dikkat edin, en yakınınızdaki duvara bir işaret koyun ve nereden geldiğinizi unutmamaya gayret edin. Unutmayın ki nereden geldiğini bilmeyenler, nereden gideceklerini de bilemezler muhtemelen.
- Yolculuğun tadını çıkartın: Yolculuk hedefin kendisiyse eğer, (Bazıları yaşam labirentinde öyle olduğunu söylüyor, ben hala yolun yol, yolun sonunun da yolun sonu olduğu görüşündeyim) nerede olduğunuza bakmaksızın her yeri çiçekli bir yol haline getirebilmek mümkündür. Ayağınızın ağrısına konsantre olun, karnınızın gurultusuna kulak verin ve çıkışta sizi bekleyen her neyse oraya doğru giderken gördüklerinize dikkat kesilin. Labirentlerin hep karanlık ve sıkıcı yerler olduğunu da kim söyledi? Belki de en sağlam labirentler insan zihnini en çok çelen, en eğlenceli şeylerden yapılmışlardır.
- Bazen sondan başlamak daha iyidir: Başka bir çözüm yolu kalmadıysa bazen kuralları bir yana bırakmak gerekir. Şunu bilmelisiniz, belki çıkışa ilişkin anlatılan herşey bir efsaneden ibarettir ve kutsal ve mübarek “çıkış” diye birşey yoktur. Belki rehberiniz (eğer varsa) sizin kadar kaybolmuştur da labirentin baş döndürücülüğünün etkisinde dolanıp durmaktadır. Kaybolduğunu bilen bir yolcuysanız ilk kaybolduğunuz noktadan içerilere doğru aramak faydalı olacaktır. Çıkış derinlerde olabilir, çok derinlerde.
- Var ise yanıtlar bölümüne bakın: Yanıtın paylaşıldığı şanslı kişilerdenseniz gerçekten şanslısınız demektir. Hoş birçok kişi kopya çekmeyi bile beceremez alnının akıyla ama olsun, siz kulağına doğru yolun fısıldandığı, az rastlanır bir insan olmanın huzuru ve bunu diğer insanlara nasıl anlatacağı (yoksa bu bilgiyi nasıl saklayacağı mı demeliydim?) endişesi ile çıkışa doğru yürümeye devam edin.
Öyle veya böyle saatin veya günün birinde bir çıkışa ulaşacağınızı umuyorum elbette. (En başta yazmıştık ya, çıkış olmasaydı eğer yapan neden bir labirent inşa etsindi ki değil mi ama?) Çıkışa ulaştığınızda dikkatli olmakta fayda var. Gözleriniz ışıktan kamaşabilir, kapının hemen kenarında sizleri son bir sınamadan geçirme ile görevlendirilmiş bir tuzak bulunabilir. Filmlerden hatırlarsınız kahraman en zorlu sınavını izleyicinin “tamam artık kurtuldu” dediği noktada verir. Trafik kazalarının bile büyük bir kısmı sürücülerin evlerine üç kilometre yaklaştıkları noktalarda oluyormuş, yani kendi güvenli yaşama alanlarına girdiklerinde, yani “artık burada bana bir şey olmaz” dedikleri anlarda. Siz zorlu yaşam labirentinde dolaşan yalnız bir seyyahsınız aynı hatayı tekrarlamazsınız elbette.
Vardığınız son hayal ettiğiniz yer değildir belki de? Aldırmayın. Siz de zaten labirente girdiğiniz (düştüğünüz mü demeliydim yoksa?) zaman ki insan değilsiniz. Kurtuluş ümidiniz belki hala kafa dağının arkasındadır? Dert etmeyin, en yakın labirent size bir ayak uzaklığı mesafede, okuduğunuz gazete de veya ilk bakacağınız mailin içerisindedir nasıl olsa. taşa ve tunca kazımaya çalışan bu satırların yazarını da unutmayın.
Yolunuz açık olsun ve yolunuz istediğiniz kadar uzun olsun.