ÜLKEMİZDE İŞ KAZALARI NEDEN ÖNLENEMİYOR?

Ülkemizde Tuzla’da bulunan özel tersanelerde meydana gelen iş kazaları gündemden düşmüyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sn. Faruk ÇELİK bir süre önce her ne kadar “ yatıyoruz Tuzla, kalkıyoruz Tuzla” sözleriyle bu konudan bıktığını ifade etse de kamuoyundan pek çok tepki alan son (insanların denek olarak kullanıldığı) kazadan sonra bizzat tersaneler bölgesine giderek yine incelemeler ve açıklamalar yapmak zorunda kaldı.

 

Tuzla tersanelerinde meydana gelen İş kazaları gerek bu iş kolunda örgütlü Limter-İş sendikası’ nın çabaları ve gerekse basının da desteği ile ülke gündeminde ön sıralarda olmayı sürdürüyor.

 

İşin ilginç tarafı ise sürekli ve bir biri ardı sıra meydana gelen bu kazalar konusunda herkesin birbirini suçlaması ve sorunun temel nedenleri üzerinde durulmayarak sorumluların kim olduğu konusunda kamuoyuna net bir açıklamanın yapılmamış olmasıdır.

 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ÇELİK son kazalardan sonra yaptığı açıklamada Tuzla’da Devletin kendi sorumluluğunu yerine getirdiğini şu sözlerle ifade etti “10 aydır Tuzla’dan çıkmadık. Bahse konu olayın yaşandığı tersaneyi yedi kez denetlemişiz, idari para cezaları verip 16 gün kapatma cezası vermişiz” (1)

 

Evet,

 

Sayın bakanın açıklaması bu. Ancak idari para cezaları ve geçici, ya da sürekli kapatma cezaları sorunu çözüyor mu? Yani devletimizin konuyla ilgili en yetkili ağzının yaptığı açıklamalar görev ve sorumluluğun yerine getirildiğini kanıtlar nitelikte mi? Eğer değilse bu kazalardan kim sorumlu?

 

İş sağlığı güvenliği önlemlerini almayan işverenler ve taşeron şirketler mi?

 

Yoksa iş sağlığı güvenliği kurallarının uygulanıp uygulanmadığı denetlemeyen devletin bu konudaki yetkili bakanlığı mı?

 

Ya da işverenler önlemleri alıyorlar, devlette denetleme görevini eksiksiz yerine getiriyor ama işçiler bu kurallara uymayarak kendi can güvenliklerini tehlikeye mi atıyorlar acaba?

 

Şimdi bu sorulara yanıt arayalım dilerseniz.

 

Bu sorulara yanıt ararken öncelikle ülkemizde iş sağlığı güvenliği konusundaki yasal düzenlemelerin yeterli olup olmadığına bakacağız ama bilmemiz gereken başka bir gerçek de bizim ülkemizde iş kazalarının zaten son derece yaygın olduğu ve ne yazık ki ülkemizin bu konuda geri kalmış ülkelerle birlikte başı çektiğidir.

 

Yani ülkemizde Tuzla tersaneler bölgesi ile ön plana çıkan bu konu aslında ciddi bir toplumsal sorundur. Bu konuyla ilgili olarak aşağıdaki alıntıyı dikkatlerinize sunmak isterim;

 

“Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Dünya Çalışma Örgütü’nün (ILO) yaptığı araştırmaya göre yüksek bir işsizlik oranıyla karşı karşıya olan Türkiye, iş kazaları konusunda da başı çekiyor. İş kazalarında Avrupa’da lider konumundaki Türkiye dünya ölçeğinde de üçüncü sırada yer alıyor.

 

Rapora göre, iş kazalarının yüzde 72’si, 50’den az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana geliyor. Her 6 dakikada bir iş kazası oluyor ve her 2.5 saatte bir 1 işçi sakat kalıyor.” (2)

 

Evet, ülkemizde durumun ne denli vahim olduğunu betimleyen bu kısa alıntıdan sonra konumuza dönelim.

 

Değinmemiz gereken ilk konunun ülkemizdeki yasal mevzuatın bu konuda yeterli olup olmadığı sorunu olduğunu belirtmiştik. Yani acaba iş yasamız ve ilgili yönetmelikler çalışanlarımızı iş kazalarına karşı koruma konusunda yeterli ve kapsamlı değil mi?Bu nedenle mi biz ülke olarak iş kazaları bakımından bu kadar kötü durumdayız?

 

İş sağlığı ve güvenliğinin Avrupa ve ABD’deki gelişimi

 

Önce bu konunun dünyadaki gelişimine bakacak olursak İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin ilk yasaların 175 yıllık tarihi olduğunu görüyoruz. Sanayi devrimi ile bağlantılı olarak 1833 yılında İngiltere’de çıkartılan Fabrikalar Yasası ile çalışma süresi 10 saate indirilmiş ve 9 yaşın altındaki çocukların çalıştırılmaları yasaklanırken,18 yaşın altındaki çocuklarında gece çalışmaları yasaklanmıştır. Yine 1842 yılında çıkartılan yasa ile kadın ve çocukların maden ocaklarında çalıştırılmaları yasaklanmıştır.1844 yılında fabrikalarda işyeri hekimi bulundurma zorunluluğu getirilmiştir. Fransa’da da aynı zamanlarda benzer yasalar çıkartılmıştır.

 

İtalya’da iş güvenliği ve işçi sağlığı konusundaki en önemli kazanımlar Bernardino Ramazzaini’nin (3) çalışmaları sonucunda elde edilmiştir. İş kazasına uğrayanlara tazminat ödenmesi ise ilk olarak 1885 yılında Almanya’da uygulanmaya başlamıştır. Bu uygulama Almanya’nın ardından tüm Avrupa ve Amerika’da yaygın bir hale gelmiştir.

 

İş sağlığı ve güvenliğinin Ülkemizdeki gelişimi

 

Osmanlı Dönemi

 

Konunun ülkemizdeki gelişimini ise Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri olmak üzere iki ayrı dönem itibarı ile incelemeliyiz. Sanayileşmenin henüz oluşmadığı ve fabrika denilecek büyüklükte işyeri sayısının çok az olması bu konudaki çalışmaların gecikmesine neden olmuştur. Osmanlı döneminde konuya ilişkin önemli gelişmelerin olduğundan söz edemeyiz. Bu döneme ilişkin önemli yasaların 1865 yılında Ereğli kömür havzalarında çalışan işçilere yönelik olarak çıkarılan ”Dilaver Paşa Nizamnamesi” ve yine aynı işkoluna yönelik olarak 1869 yılında çıkarılan Maadin Nizamnamesidir.

 

Cumhuriyet sonrası dönem ve günümüz

 

Cumhuriyet dönemine bakıldığında, 1921 yılında 151 sayılı “ Ereğli Havza-i Fahmiye Maden Amelesinin Hukukuna müteallik Kanun” kömür işçilerinin çalışma şartları, iş güvenliği ve işçi sağlığı ile ilgili ilk kanundur.

 

1924 yılında 394 sayılı kanun çalışanlara hafta tatilini getirmiştir. Daha sonra ise 1935 yılında milli bayram ve genel tatil günleri hakkındaki kanun da yürürlüğe girmiştir.

 

1926 yılında 818 sayılı Borçlar kanunu, iş kazası meslek hastalıkları ile ilgili hukuki hükümler getirmiştir.

 

1930 yılında çıkarılan Belediyeler Kanunu ise denetim konusunda hükümler içermektedir. 1930 yılında çıkarılan 1593 sayılı” Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” ve 1937 yılında çıkarılan 3008 sayılı iş kanunu bu konuda çıkarılan önemli kanunlardır. Bu kanunlara dayalı çok sayıda tüzük ile detaylar ve uygulamalar belirlenmiştir.

 

1946 yılında Çalışma Bakanlığını kurulması İş güvenliği ve İş sağlığı konusunda en önemli aşama olarak görülmektedir. 1945 yılında 4792 sayılı “ İşçi Sigortaları Kurumu” kanunu da önemli bir aşamadır.

 

3008 sayılı İş Kanunu, 1967 yılında 931 sayılı kanunla yürürlükten kaldırılmış, bunun yerine ise 1971 tarihinde 1475 sayılı iş kanunu gelmiştir. Bu kanun uzun bir süre yürürlükte kalmış ve bu kanuna dayanarak birçok tüzük ve yönetmelikte çıkarılmıştır. Son olarak 2003 tarihinde 4857 sayılı İş Kanunu yürürlüğe girmiştir.

 

1964 yılında yürürlüğe giren 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu işçilere çeşitli risklere karşı güvenceler getirmiştir. Bu kanun 2003 yılında çıkarılan 4958 sayılı kanunla değiştirilmiştir. Son olarak da 16.06.2006 tarihli 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kabul edilmiştir.

 

Bu konu ile ilgili yönetmelikler ise şunlardır:

  • İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmenliği
  • Ekranlı Araçlarla Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında yönetmelik
  • Titreşim Yönetmeliği
  • Gürültü Yönetmeliği
  • Yapı İşlerinde Sağlık ve Güvenlik Yönetmenliği
  • Güvenlik ve Sağlık İşaretleri Yönetmenliği
  • Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik
  • Kanserojen ve Mutajen Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik
  • Kimyasal Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik
  • Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Çalışanların Korunması Hakkında Yönetmelik
  • Kişisel Koruyucu Donanım Yönetmelik
  • İşyeri Bina ve Eklentilerinde Alınacak Sağlık ve Güvenlik Önlemlerine İlişkin Yönetmelik
  • Kişisel Koruyucu Donanımların İşyerlerinde Kullanılması Hakkında Yönetmelik
  • Elle Taşıma İşleri Yönetmeliği
  • İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmenliği
  • Yeraltı ve Yerüstü Maden İşletmelerinde Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmenliği
  • Sondajla Maden Çıkarılan İşletmelerde Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmenliği
  • İşyeri Sağlık Birimleri ve İşyeri Hekimlerinin Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
  • İş Güvenliği ile Görevli Mühendis veya Teknik Elemanların Görev, Yetki ve Sorumlulukları ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkındaki Yönetmelik
  • İşyerlerinde İşin Durdurulmasına veya İşyerlerinin Kapatılmasına Dair Yönetmelik
  • Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılması Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
  • Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkındaki Yönetmelik
  • İş Sağlığı Ve Güvenliği Kurulları Hakkında Yönetmelik

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından İş güvenliği ve İşçi sağlığı ile ilgili çıkarılan 30 sözleşmeden sadece 7 tanesi Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilmiş ve imzalanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) konu ile ilgili bir diğer kuruluştur. (4)

 

Yukarıdaki tarihsel gelişimine baktığımızda ülkemizde her ne kadar sanayileşmenin gecikmesi nedeniyle ilgili yasaların batıya oranla bize daha geç intikal ettiğini görsek de ülkemizde iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin mevzuatın yeterince kapsamlı olduğunu görmekteyiz.

 

Özellikle 4857 sayılı iş yasamızla birlikte diğer tüm yasalarımızda olduğu gibi iş yasamıza da AB uyum yasaları kapsamında çeşitli yeni düzenlemeler getirilmiştir. Bu kapsamda eski yasa döneminde “İşçi Sağlığı ve İş güvenliği” olarak adlandırılan mevzuat yeni yasa ile birlikte batı normlarına uygun olarak İş Sağlığı ve Güvenliği olarak adlandırılmıştır.

 

Bunun yanında iş yasamızın beşinci bölümünü oluşturan İş sağlığı ve Güvenliği ana başlığı altındaki maddelere yeni ilaveler yapılmıştır.

 

Şimdi dilerseniz Mevzuatımızdaki gerek işyeri kurma aşamasında, gerekse işçi çalıştırma aşamasındaki iş sağlığı güvenliği düzenlemelerini ve yaptırımlara bakalım.

 

İşyeri kurma aşamasında yasal yükümlülükler

 

İşyeri açma ve çalışma ruhsatı

 

Bu ruhsatı sanayi, tarım ve diğer işyerleri ile her türlü işletme almak zorundadır. Ancak;

  • 1.sınıf gayri-sıhhi işletmeler
  • Turizm teşvik yasası kapsamına giren turizm işletmeleri
  • Yakıcı, parlayıcı, patlayıcı tehlikeli maddelerle çalışan işyerleri
  • Oksijen LPG dolum ve depoları, doğrudan dağıtım merkezleri
  • Aakaryakıt istasyonları
  • Ttaş ve kum ocakları ve benzeri iş yerleri için farklı bir prosedür geçerlidir.

Ruhsat vermeye yetkili makamlar

 

Belediye sınırları ve mücavir alan içinde kalan yerlerde belediyeler (2.ve 3.sınıf gayri sıhhi işletmeler için B.şehir belediye başkanlığı, sıhhi ve öteki işletmeler için B.şehir belediyesine bağlı yerel belediyeler ruhsat vermeye yetkilidir.)

 

Bunun dışında kalan yerlerde valilik ve kaymakamlıklar yetkilidir

 

Çalışma Bakanlığınca iş mevzuatına göre verilmesi gerekli işletme belgesi verilmemiş işyerlerine belediyeler veya diğer ilgili makamlarca da açılma izni verilemez.

 

İşletme Belgesi alma zorunluluğu

  • 10 ve daha çok işçinin çalıştığı sanayiden sayılan işyerleri
  • Tehlikeli kimyasal maddelerin üretildiği kullanıldığı ve depolandığı işyerleri
  • İnşaat, maden işyerleri ile taşocaklarının durağan işyerleri işletme belgesi alınması gerekli iş yerleridir.
  • İşveren, işletme belgesi almak için dilekçe ile Bölge Çalışma Müdürlüğüne başvurur.
  • İş müfettişleri gerekli incelemeleri yapar uygun sonuç verirse İşletme Belgesi düzenleyerek işyerine gönderir.

Görülebileceği üzere gerek iş sağlığı mevzuatı ve gerekse Gayrı sıhhi işletmelerle ilgili mevzuat gereği iş sağlığı güvenliği açısından risk oluşturan işletmelerin açılmaları ve faaliyette bulunabilmeleri çeşitli denetimler sonucunda verilecek belgelere bağlıdır. Bunlar arasında en önemlisi de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerinin incelemeleri sonucunda verilecek olan işletme belgesidir. Bu belge verilmeksizin Belediyelerin(Gayri-sıhhi) işletmelere ruhsat vermesi de mümkün değildir.

 

İş sağlığı güvenliği kurallarına uymamanın yaptırımları

 

Mevzuatımızda İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin düzenlemeler, işin yürütülmesi esnasında da devam etmektedir. Yasamız ve yönetmelikler işçi ve işverenlerimize bu konuda önemli yaptırımlar getirmektedir.

 

İşçi bakımından

 

Konuya işçi bakımından baktığımızda İşçiler işveren tarafından koyulan iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uymakla yükümlüdür. (5) İşçinin bu kurallara uymaması işini kaybetmesine neden olabilecek ölçüde ağır yaptırımlara neden olabilmektedir. İş yasamızın İşverene haklı nedenle derhal fesih hakkı veren 25/2.maddesinin ı fıkrası aşağıdaki gibidir.

 

ı ) İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması.

 

İşveren bakımından

 

İşverenin her şeyden önce iş ilişkisinden doğan işçiyi gözetme borcu vardır. Bunun anlamı işverenin işçiyi iş esnasında her türlü iş riskine karşı koruması ve bu amaçla önlemler alması hatta işçilerini bu konuda eğitmesi ve önlemlere uyulup uyulmadığının denetlenmesidir. Konuyla ilgili yasa maddesine bakacak olursak;

 

“İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar” (6)

 

Denilmektedir.

 

Aksi halde işverenleri ağır yaptırımlar beklemektedir. Bunları başlıklar altında toparlayacak olursak;

  • İşyerinde işin durdurulması
  • İşyerinin kapatılması
  • İşin durdurulması ve işyerinin kapatılması durumunda işçilere ücret ödenmesi
  • SSK tarafından yapılan masrafların işverenden tahsili (rücu yoluyla)
  • Bünyece elverişli olmadıkları işlerde çalıştırılanların masraflarının ödenmesi
  • İdari para cezaları
  • Hapis cezası
  • Tazminat ödeme yükümlülüğü

Görülebileceği gibi mevzuatımız işverenlerimize iş sağlığı ve güvenliği konusunda almaları gerekli tedbirleri almamaları koşulunda çok ağır yaptırımlar öngörmektedir. Bunlar içinde işyerlerinin kapatılması, SSK’ tarafından işçiye yapılan masrafların işverenden (kazadan sorumluluğu ölçütünde) tahsili, idari para cezaları ve hatta hürriyeti bağlayıcı cezalar dahi yer almaktadır. Bunlar yasa ve yönetmeliklerimizle düzenlenmiştir.

 

İşyerlerinin gerek kuruluşlarının öncesinde, gerekse faaliyetleri süresince yukarıda bahsedilen yasa ve yönetmelikler çerçevesinde ciddi denetimleri söz konusudur.

 

İşçilerimiz bakımından ise alınmış kurallara uymamak işten çıkartılmalarının yanı sıra kazaya sebebiyet vermeleri koşulunda başka hukuksal yaptırımlarda getirmektedir.

 

Şimdi bu bilgilerin ışığında başta sorduğumuz sorumuza dönecek olursak konuyla ilgili yasal düzenlemeler iş kazalarını önleme bakımından acaba eksik görünüyor mu?

 

Kanaatimizce bu konudaki yasal düzenlemeler eksik olmadığı gibi (bu yasalar genellikle batıdan ithal olduğu için) fazlası bile var. Yani çeşitli iş kollarına ilişkin yönetmelikleri incelediğimizde bu yönetmeliklerin içeriklerinin ülkemizdeki iş standartlarına fazla geldiğini bile söyleyebiliriz.

 

O halde sorun ülkemizdeki yasal düzenlemelerin eksik olmasından kaynaklanmamaktadır diyebiliriz.

 

Peki o halde sorun nedir?

 

Kanaatimizce sorun her şeyden önce bakanlığın henüz iş yerlerinin kurulması aşamasında yapması gereken denetimleri yeterince yapmadan bu tür kuruluşlara İşletme belgesi vermesidir. Aksi halde tersaneler örneğinde olduğu gibi yeterli iş şartlarına sahip olmayan bunca işyeri faaliyete nasıl geçebilirdi. Sayın Bakan Tuzla’da “fiziksel açıdan yetersiz bir ortamda olması gerektiğinin çok üzerinde tersane olduğunu” söylüyor. Ama bu tersanelere işletme belgesini kendi bakanlığına bağlı müfettişler vermiyor mu?

 

Bu konuya bir başka somut örnekte yakın bir geçmişte İstanbul’da 20 kişinin yaşamını yitirdiği kaçak havai fişeği imalathanesinde karşımıza çıkmamış mıydı? (7)

 

Bir diğer konu ise bakanlığın denetim işlevini yerine yeterince getirip getirmediği konusudur. Bilindiği üzere Çalışma Bakanlığı müfettişleri gerek rutin kontroller, gerekse bir olayın gerçekleşmesine bağlı olarak işyerlerinde denetim yapma yetkisine sahiptirler. Acaba bu işyerlerinde kazalar kamuoyu nezdinde bu kadar dikkat çekici bir hale dönüşmeden önce yeterli denetimler yapılmış mıydı?.

 

Bu sorunun yanıtını aslında daha sonra basından öğrendik ne yazık ki bu işyerlerinde yapılan denetimler yetersizdi. Aslında bakanlığın denetim konusunda personel sayısı bakımdan yeterli olabileceğini düşünmek de sanırız haksızlık olacaktır. (Bilindiği üzere bazı illerimizde Çalışma Bölge Müdürlükleri dahi bulunmamakta ve bu iller yakın illerdeki müdürlüklerin yetki alanında bulunmaktadır.)

 

İş kazalarının nedenleri konusundaki bir diğer önemli konu, kanımızca İş kanunumuzun yukarıda da vurgu yaptığımız 77.maddesi gereğince işverenlerimizin almakla yükümlü oldukları iş sağlı güvenliği önlemlerini almamaları ve konuya ilişkin vermekle yükümlü oldukları eğitim, denetim çalışmaları konusundaki isteksizlikleridir. Bu konuda karşılarına çıkan ek maliyetlere katlanmak istemeyen kimi işverenlerimiz ne yazık ki işyerlerindeki kazalarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu düşüncedeki işverenlere hatırlatacağımız söz “ÖNLEMEK BEDEL ÖDEMEKTEN DAİMA DAHA UCUZDUR” sözü olmalıdır.

 

Bu arada Tuzla tersanelerinde işverenlerin yoğun biçimde alt işveren (taşeron) kullandıkları bilinmektedir. Meydana gelen kazalara özellikle taşeron işçilerinin maruz kaldığı ve taşeronluk sisteminin kazaların en önemli nedenlerinden biri olduğu yönünde iddialar da yaygındır.

 

Ancak burada hemen belirtmeliyiz ki iş yasamız taşeron işçilerinin yasal hakları ve korunmaları bakımından esas işvereni de sorumlu tutmaktadır.

 

Gerçektende iş yasamızın 2.maddesinde “Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” denilerek bu konuya açıkça vurgu yapılmaktadır. SGK yasamız bakımından da durum farklı değildir.

 

“Sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bunlarla sözleşme yapmış olsalar dahi, asıl işveren , bu kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumludur.” (8)

 

Burada açıkça görülebileceği gibi yasa koyucu taşeronluk müessesesinin yasal yükümlülüklerden kaçmak amacıyla kullanılabilmesinin önüne geçmek amacıyla gerek iş yasamız ve gerekse SGK yasamıza önleyici hükümler koymuştur. Yani taşeron işçisi sahipsiz işçi anlamına gelmemektedir. Esas işverenlerin bu işçileri de gözetme borcu vardır. Meydana gelen kazalarda işçilerini koruma ve gözetme borcunu yerine getirmeyen alt işverenlerle birlikte esas işverenlerde yasal bakımdan sorumludur. Bu nedenle kazaların tamamen taşeronluk sistemine bağlanması kanımızca isabetli bir görüş değildir.

 

Son olarak da konunun çalışanlarla ilgili yönüne değinmeliyiz. Biliyoruz ki, insan sağlığı ve yaşamı her şeyden önce gelir. Evine ekmek götürmek isteyen biri öncelikle sağ ve sağlıklı olmalıdır.

 

İş sağlığı güvenliği konusundaki önlemlere uymamak, (örneğin sıkılıyorum deyip baret takmamak, emniyet kemeri, kulaklık, toz maskesi, gözlük gibi koruyucu malzemeleri kullanmamak, verilen eğitimlere katılmamak veya katılınsa dahi burada anlatılanları can kulağıyla dinlememek ve dolayısı ile anlamamak çok pahalıya mal olabilir. Unutulmamalıdır ki iş kazalarının en önemli nedenlerinin başında eğitimsizlik ve umursamazlık gelmektedir. Çalışanlarımız tüm iş emniyeti kurallarına uymalı, uymayanları uyarmalı, hatta gereğinde iş yasamızdan kaynaklanan hakları gereği işverenlerini İş sağlığı güvenliği önlemlerini almaları konusunda uyararak (9) sonuç alamazlarsa iş sözleşmelerini sona erdirme haklarını kullanmalıdırlar. (10) Tersaneler örneğinde kimi işçilerin tersanelerinin kapatılmaması konusunda yürüyüşler yaptıklarını ironik bir şekilde izledik. Yani işçilerimizin kimileri diyor ki “sakat kalayım, öleyim ama işimden olmayayım.”

 

Hepimiz ülkemizde üretimin devamlılığından yanayız ama bu yaşamlarımız pahasına olmamalı. Türkiye iş kazaları konusunda bu utanılacak geri kalmış görüntüden kurtulmalıdır. Bu da elbette ki en başta devletin konuya ilişkin yasaları yönetmelikleri layıkıyla uygulaması ve denetim gücünü eksiksiz kullanması ile gerçekleşebilecektir. Görev, daha sonra konunun diğer aktörlerine yani işveren ve işçilere düşmektedir.

 

Dip Notlar

 

(1) Milliyet gazetesi 17 Ağustos 2008 nüshası

(2) http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=83448

(3) Ramazzini,Bernardino (1633-1717), İtalyan hekimi. Paracelsus’un yanı sıra, meslek hastalıklan kavramının yaratıcısı sayılan B. Ramazzini, hastalıklar ile meslekler arasındaki bağlantıyı araştırmak amacıyla çeşitli meslekten işçiler üstünde ayrıntılı gözlemler yaparak yaldızlı boya, antimon içeren renkli cam, ameliyatlarda kullanılan avali maddeler, vb. ürünlerin kullanılmasının tehlikeli olduğunu belirlemiş, birçok hastalığın rastlanma sıklığı konus unda yeni görüşler ortaya koymuştur.

(4) Yararlanılan kaynak: İş güvenliği ve işçi sağlığı A.YİĞİT Aktüel yayınları İstanbul 2005

(5) İ.K. Md. 77: İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.

(6) Aynı maddenin devamı

(7) Hatırlanabileceği gibi Ruhsat ve işletme belgesi almadan bir iş merkezinde yasadışı olarak havai fişeği imal eden işyerinde patlama meydana gelmiş ve konuyla ilgili Resmi makamlar birbirlerini suçlayıp, sorumluluğu hiçbir makam üstlenmemişti. Bunun üzerine savcılık soruşturma başlatmış ve ilgili yasal kuruluşlardan bilgi istemişti.

(8) 5510 sayılı yasa m.12

(9) 4857 sayılı İ.K. m.83

(10) 4857 sayılı İ.K. m.24/1