Ülkemizde çalışanların hayatına 1988 Nisan’ında giren 3417 Sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik edilmesi ve bu tasarrufların değerlendirilmesine ilişkin Kanun o yıllarda çeşitli çevrelerden çok tepkiler almıştı. Kişinin tasarruf etme yetkisinin sadece kendine ait bir karar olabileceğini ve Devlet eliyle tasarrufa zorlanmasının ve ücretinden kesinti yapılmasının yasal olmadığını savunan bu çevrelere karşın işbaşına gelen hükümetler ciddi bir kaynak haline dönüşen bu fondan vaz geçemediler.
Bu arada yasa şeklinden dolayı da halk arasında “zorunlu tasarruf” olarak adlandırılmaya başlanmıştı. Sonuçta 2000 Yılının Mayıs ayına kadar yani yaklaşık 12 yıl boyunca Özel ve Kamu sektöründe çalışan milyonlarca iş görenin ücretlerinden kesilen tutarlar ve faizle birlikte fonda 12.1 katrilyon TL. civarında para toplanmıştı.
Son hükümet elinde patlamaya hazır bir bomba gibi duran bu fonu tasfiye etmeye karar verdi ve bir yasa hazırladı.[1]
Fonun derhal tasfiye edilmesi ve ana para ile nemaların 10 taksitte geri ödenmesi esasına dayanan bu yasa ile birlikte çalışanlar önce anaparalarını ve ardından 10 taksite yayılan nemalarını almaya başladılar şu günlerde 9. nema taksitleri ödeniyor. Ve ödemeler 2006 yılında yapılacak 10. ödemeyle son bulacak.
Buraya kadar hepsi güzel ama işin aslına baktığımızda ücretlerinden zorunlu olarak kesilen paralardan oluşan bu fondan alması gereken ana para ile nemaları alamayan ya da eksik alan ve zarara uğrayan milyonlarca mağdur çalışan fonun tasfiyesinin sonuna yaklaşılırken hala çaresiz ve ne yapacağını bilemez durumda.
Mağduriyetin en büyük nedenini işçilerinin ücretlerinden kesinti yapmalarına karşın fona ödemeyen ve/veya bu kesintileri 3 aylık şahıs icmal formu olarak adlandırılan formlarla Ziraat bankasına bildirmeyen işverenler oluşturuyordu. Tasarruf primleri yatırılsa dahi 3 aylık icmal formları Ziraat bankasına verilmezse hak sahiplerinin hesaplarına girilmesi gereken tutarlar girilemiyor ve şu anda halen devam eden hak mahrumiyetleri ortaya çıkıyordu. Üstelik yasal düzenleme yapılırken bu formların verilmemesinin yaptırımı da belirsizdi. Zaten konunun çok başlılığı da kanaatimizce bu günkü mağduriyetlerin en büyük sebebidir.
Yasayı yapanlar primlerin tahsil ve takibinden SSK’ yı sorumlu tutmuşlardı kendi işi başından aşkın ve kendi primlerini tahsil etmekte bunca güçlük yaşayan SSK bir de TTF primlerinin takip ve tahsilinden sorumlu olacaktı.
Fonla ilgili bankacılık işlemleri T.C. Ziraat bankasına verildi on ve daha fazla personel çalıştıran kuruluşların ve personellerinin TTF hesaplarını açmak, bu hesaplara yatan primleri ilgili hesaplara aktarmak, nema ödemelerini yapmak gibi işlemler Ziraat bankasınca yerine getirildi ve halen devam ediyor. Fonun idaresi ise hazinenin sorumluluğuna verildi. Bu çok başlılık ve karmaşa da sanırız görevlerin yerine getirilmesi konusunda sorunlara yol açtı. Peki ama şu güne kadar fondan parasını alamayan ya da eksik alanlar kime başvuracaklar ve uğradıkları zarar nasıl tazmin edilecek.
Öncelikle burada bir zarar söz konusu ve her kişi uğradığı zarara sebep olanlar aleyhinde dava açma hakkına sahip. Peki açılacak davanın tarafları kimler ve dava hangi mahkemede görülecek.
Dilerseniz konuya bir yüksek mahkeme kararının da yardımı ile açılım kazandırmaya çalışalım.
Size yukarıda sözünü ettiğim tasfiye yasasının 8.maddesi aşağıdaki gibidir ;
Madde 8 – 3417 sayılı Kanun hükümlerine göre, ücretlerden yapmaları gereken tasarruf kesintileri ile katkı paylarını süresi içinde ilgililer adına açılmış bulunan Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırmayan işverenlerden; yatırılması gereken miktarlar ile gecikme zammı, resen veya ilgililerin başvurusu halinde Sosyal Sigortalar Kurumunca 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun primlerin tahsiline ilişkin hükümleri dairesinde tahsil olunarak T.C. Ziraat Bankası şubelerindeki ilgili Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırılır.
3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri kapsamındaki personelin aylık ve ücretlerinden tasarruf kesintileri ile Devlet ve işveren katkılarını süresi içinde ilgililer adına açılmış bulunan Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırmayan kurumlar, yatırılması gereken miktarların resen veya ilgililerin başvurusu halinde yasal faiziyle birlikte T.C. Ziraat Bankası şubelerindeki ilgili Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırılmasından sorumludurlar.
Buradan hareketle yatırılmayan primler için SSK resen ya da hak sahiplerinin başvurusu üzerine aynen SSK primlerinin tahsiline ilişkin hükümler çerçevesinde bu primleri tahsil etmek zorundadır.
Sözünü ettiğimiz Genel Hukuk kurulu kararında Bir belediye işçisi olan davacı TTF kesintilerinin hesabına yatırılmaması sebebi ile hem çalıştığı kuruluş olan belediyeye, hem de konuyu yukarıdaki yasa maddesinden de anlaşılacağı üzere takip ve tahsil etmesi gereken SSK aleyhine dava açmıştır.
Dava ile ilgili olarak yüksek mahkeme kararında özetle;
Somut olayda kurum tarafından bu görevin yerine getirilmediği,tahsil edilmeyen tasarruf tutarları ve işveren katkıları sebebiyle davacıya tasarruf tutarı ve nema alacaklarının ödenmediği iddiası mevcuttur.
Gerçekten de davalı işverence tasarruf teşvik kesintileri ile işveren katkılarının yatırılmaması ve giderek sosyal sigortalar Kurumu tarafından tahsil edilmemesi durumunda, davacı işçiye ödenmesi gereken zorunlu tasarruf miktar ve nema alacaklarında azalma olacağı kuşkusuzdur. Böyle olunca davacı işçinin yasadan kaynaklanan bu alacağına kavuşması için Sosyal sigortalar kurumu tarafından gereğinin yapılmasını beklemek dışında dava açma imkanı da vardır. 5521 Sayılı İş mahkemeleri Kanununun 1.maddesi gereği işçi ile işveren arasında hizmet ilişkisinden doğan bu uyuşmazlığın çözüm yeri İş mahkemeleridir.[2]
Sonuç olarak TTF mağdurları yatırılmayan primleri için dava açmalıdırlar bu davada husumet tarafları primi ödemeyen işverenler ve takip tahsilat sorumluluklarını yerine getirmeyen SSK olmalıdır.
Davalar ise İş mahkemelerinde görülecektir.
[1]4853 sayılı Çalışanların TTF hesabının tasfiyesi ve bu hesaptan yapılacak ödemelere dair kanun.(29.04.2003)
[2]Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E.2004/10-704 K.2004/701 T.08.12.2004